Bulimiya Nervoza (BN), kısa süre içerisinde kontrolsüzce ve tıkınırcasına yemek yeme yani yeme bozukluğu (bulimik atak) ve kendini kusturma, katı diyet veya ilaç kötüye kullanımı ile kilosunun kontrolü sağlama olarak tarif edilir. DSM-4-TR’de tanı koymada, son 3 ayda haftada 2 kere ortaya çıktığını bildirilirken, DSM-5’te bu, son 3 ayda haftada 1 kere ortaya çıktığı bildirilerek değiştirilmiştir. DSM-4-TR’de BN hakkında çıkarma olan ve çıkarma olmayan olarak iki alt türden bahsedilirken, çıkarma olmayan alt türünün tıkınırcasına yemek yeme bozukluğunda ayırt etmek çok zor olduğundan, alt türler DSM-5’te yapılan düzenlemede çıkarılmıştır.
BN’li bireyler, bulimik ataktan sonra yediği miktardan daha fazlası için telafi yoluna gidiyorsa ve aşırı miktarda kilo kaybı oluşuyorsa, bu birey için bulimiya nervoza teşhisi değil Anoreksiya nervoza (AN)’nın alt türlerinden biri olan tıkınırcasına yeme/çıkarma bozukluğu düşünülmelidir (Kring ve ark. 2015).
Anoreksik bireyler ile bulimik bireyler arasındaki en temel fark gözle görülebilecek derecede kiloda azalma olmasıdır. AN’li bireyler dış görüntüsüyle anlaşılabilir iken BN’li bireyler dış görüntülerinden anlaşılamazlar. Bununla ilişki olarak, bulimiya vakalarının, anoreksiya vakalarına göre teşhis edilmesinin daha zor olduğu da belirtilmektedir (Kring ve ark. 2015). Bulimiya nervozalı kişiler sağlıklı kilolarda, fazla kilolarda ya da anoreksik olabileceğini gösteren araştırmalar vardır. Bazı araştırmalarda kronik anoreksiya nervoza” olarak tanımlanmaktadır (Ersoy, G., 1991).
Şekil 1. Bulimiya Nervozalı Bireyin Davranış Örüntüsü (Ersoy, G., 1991)
Şekilde görüldüğü gibi BN, “fazla miktarda besini tüketme” ile “kilo kontrolünü sağlama” arasında bir örüntüdür. Başlangıç ve bitiş noktaları arasında birçok davranış ve duygu vardır ve bu örüntü, bir döngüye dönmüş haldedir. Bu döngü, kişide fiziksel ve psikolojik etkilere yol açmaktadır. Fiziksel belirtilerin içerisinde diş çürüğü, dişlerde aşınma, ön dişlerde mine kaybı (asit erozyonu), yemek borusu zedelenmesi, karın ağrıları, parotis bezi büyümesi, deri kuruluğu, saç dökülmesi, düşük vücut ısısı, düşük kan şekeri, büyümede duraklama; Psikolojik belirtilerin içerisinde ise, karamsarlık, alınganlık, cinsel istekte azalma ve düzensiz uyku sayılabilmektedir (Ersoy, G., 1991).
Yeme bozukluklarının kadınlarda görülme sıklığı erkeklere nazaran daha fazladır. Bundan dolayı yapılan araştırmaların örneklemleri çoğunlukla kadınlardan oluşmaktadır.
Yakın geçmişe kadar yapılan araştırmalarda kadınların oranları 1/6 iken erkeklerin oranları 1/10 civarlarındadır (Gürdal, K., 2008; Polat, A., Turan, H.S., 2013). Buna ek olarak, kadınlar ve erkekler arasındaki bu oran farkına eleştirel yaklaşan araştırmacılar da vardır. Olivardia ve arkadaşları (1985), bu farkın; yeme bozukluklarının kadın cinsiyetine özgü olduğuna olan önyargıları, çalışmayı düzenleyen ekibin de bu önyargının gölgesinde kaldığı, erkeklerin bu araştırma başvurusunda oldukça isteksiz görünmeleri ile ilişkili olabileceğini belirtmiştir (Olivardia ve ark., 1985).
Bulimiya nervoza, çoğunlukla ergenlik ve genç yetişkinlik dönemlerinde karşımıza çıkmaktadır ve görülme sıklığı genç kadınlarda %1 iken genç erkeklerde %0.1 olarak bildirilmiştir. 15-40 yaş aralığında olan kadınlarda ise görülme sıklığı %2-3 olarak bildirilmiştir (Hoek, 2003; Polat, A. ve Turan H.S., 2013).
Türkiye’de yeme bozukluğu olan üniversite öğrencilerini saptamak için 2006 yılında 951 (492 kadın, 459 erkek) kişinin katılım sağladığı bir araştırılma yapılmıştır. Bu araştırmaya göre üniversite öğrencilerinin 21’inde (%2.2) yeme bozukluğu saptanmış olduğu ve bunların 18’inin (%1.7) bulimiya nervoza, 3’ünün (%0.31) tıkınırcasına yeme bozukluğu olduğu saptanmıştır. Yine Türkiye’de yeme bozukluğu olan ergenlerde yapılan bir araştırmada ise, tıkınırcasına yeme bozukluğunun yaygınlığı %0.99 bulunurken bulimiya nervoza’nın yaygınlığı %0.79 bulunmuştur (Vardar, E., 2011; Sarıca, C.,2017).
Eşik veya eşik altı bulimiya nervoza hastası olan 96 kadının 1 yıl boyunca gözlemi sonucunda bireylerin bu davranışın olumlu duygu durumunu arttırdığına yönelik inancının, tıkınırcasına yeme davranışının devam etmesinde etkili olduğu bildirilmiştir (Bohon ve ark., 2009; Balaman B.İ., 2017). Buna ek olarak eşik altı durumlar söz konusu olduğunda görülme sıklığı 2 ila 5 kat artabilmektedir (Yücel B., t.y.).
Bulimiya ve depresyon arasındaki ilişkiyi incelemek için ergen kızlar ile yapılan bir çalışmada, bulimiya semptomlarının depresyonun başlaması ile bir ilişkisi olduğu saptanmıştır (Stice ve ark., 2004; Kring, 2015). Bir dişli çark gibi bir bozukluk bir diğer bozukluğun tetikleyicisi olabilmektedir. Büyükkal (1995), 15-18 yaş arasında olan 800 öğrenciden veri toplanmış ve DSM-4’e göre; genel popülasyonun %3’ü oranında yeme bozukluğu saptamıştır. BN’li olan öğrencilerin %36-70’i majör depresif bozukluk, %18-32’si madde kötüye kullanımı, %34’ü sosyal fobi, %28-77’si B kümesinde bulunan kişilik bozukluklarından bir tanı alındığını belirtmiştir (Büyükkal,1995).
Bulimik olan kişiler için yapılan takip çalışmaları, bu kişilerin büyük çoğunluğunun iyileştiğini göstermektedir. Ancak %10-20 kadarında ise semptomların devam ettiği görülmektedir (Keel ve ark., 1999; Reas ve ark., 2000; Steinhausen ve Weber, 2009; Kring ve ark. 2015).
Bulimiya nervozanın çok ciddi bir yeme bozukluğu olduğunu ve ölüme yol açtığı söylemek mümkündür. 2009 yılında yapılan bir çalışmada BN’nin yaklaşık olarak ölüm hızı %0.32 olarak belirtilmiştir (Steinhausen ve Weber, 2009; Polat, A., Turan H.S., 2013). Bu verilere yakın değerler belirten başka araştırmalar da mevcuttur. Yine Steinhausen ve Weber (2009)’in yaptığı çalışmada, BN’nin diğer yeme bozukluklarından birine dönüşmesinin oranını yaklaşık %22.5 olarak bildirilmiştir. En fazla dönüşüm sağlayan bozukluk sıralamasında ilk sırada yer alan “Başka Türlü Adlandırılamayan Yeme Bozukluğu”dur. Bu sıralamada en sonda yer alan sırada ise “Tıkınırcasına Yeme Bozukluğu” olduğu bildirilmiştir (Polat, A., Turan H.S., 2013). Bu durum BN’nin form değiştirebileceğini belki de daha karmaşık hale dönüşebileceğini bize göstermektedir.
BN’li hastaların yeme bozukluğu şikayetiyle değil, eşlik eden bozukluk ya da yeme bozukluğunun fiziksel belirtileri için yardım arayışına girdikleri bilinmektedir. Bu noktadan hareketle bu bozukluğa sahip kişilerin bu konuda yardım arayışına girmemeleri/ girememeleri, bu konuyla ilgili bir şikayetlerinin olmadığını ya da tıkınma davranışından sonra hissedilen suçluluk duygusunun bir benzerini hissedip dile getiremiyor olabilecekleri düşünülebilir.