Kırmızı ruj şu an kadınların makyaj ürünlerinin vazgeçilmezleri arasında yer alıyor. Ancak bundan yüzlerce yıl önce kırmızı ruj süren kadınlar büyücülükle suçlanmaktaydı. Peki ya bu kırmızı rujun hikayesi nedir? Haydi gelin hep birlikte öğrenelim.
Günümüzde kırmızı rujun olmadığı kombinler eksik sayılıyor. Ancak bundan yüzlerce yıl önce bu renk ruj süren kadınlar hem ahlaksızlık hem de büyücülükle suçlanmaktaydı. Peki ya bu tonlardaki ruh nasıl oldu da bu makus kaderinden kurtuldu ve bir anda moda haline geldi?
Tarih boyunca kadınların cinsel arzularına kontrol etmeleri için ortaya pek çok söylenti atıldı. Bu söylentilerin en sertlerinden biri de 1700’lü yıllarda İngiltere’de gerçekleşti.
İngiltere’de Thomas Hall adında bir papaz, bir anda kadınlara kırmızı ruj sürmelerini yasaklama kararı aldı. Çünkü ona göre bu tonlarda ruj süren kadınlar görünüşleriyle erkekleri çok kolay bir şekilde baştan çıkarabiliyordu.
Papazın çıkardığı bu yeni kanuna göre makyaj yapan kadınlar erkekleri kendileriyle evlenmek için baştan çıkarıyorlardı. Aynı zamanda da büyücülükle suçlanıyorlardı.
Tarih uzmanları bu dönemi incelediklerinde 19. yüzyılda makyaj yapmanın üst sınıf kadınlar için olağan bir durum olmadığını ve sadece “düşük ahlaka sahip” kadınlara özgü olduğunu keşfetti.
Dönemin eczaneleri ve mağazaları kırmızı ruju gizli gizli satmaya başladı. Fakat zamanla kırmızı ruj sürmek görgü kurallarına hakaret olarak algılanmaya başladı.
20. yüzyılın başında “Suffragette” yani Emmeline Pankhurst önderliğindeki kadınların seçme ve seçilme hakkını kazanmak için erkek egemen topluma ve siyasete karşı verdikleri mücadelenin rengi kırmızı oldu. Bu da protesto düzenleyen kadınların kırmızı ruj sürmesine yol açtı.
Bu olaydan yıllar sonra mutlaka adını duyduğunuz Elizabeth Arden isimli ünlü iş kadını, gücün simgesi olarak kırmızı ruju özgürce kullanan ilk isim oldu.
Elizabet Arden, ünlü bir kozmetik markası sahibiydi. Markası ile birlikte kırmızı ruju birleştirdi. Bu da onu klişe hikayelerden uzak tutarak kadınsı bir güç haline getirdi.